“Beyaz Cennet” diye tabir edilen Pamukkale’nin tarihi antik dönemlere kadar uzanıyor. Ana Tanrıça inanışı ile yaşamın başladığını düşünen coğrafyacıların yanı sıra MÖ ikinci yüzyılda Bergama Kralı’nın bölgeye hayranlık duyması ile burada Hierapolis Antik Kenti kurduğu biliniyor.
2013 yılında bölgede yapılan arkeolojik kazılar sonucunda Hierapolis Antik Kenti’n Hristiyanlar için neden “Kutsal Kent” olarak adlandırıldığı ortaya çıkıyor. Kazıda “Ploutonium Kutsal Alanı” yani “Cehennem Kapısı” olarak bilinen mağara bulunuyor. “Cehennem Kapısı” ya da “Ölülerin Ülkesine Geçiş Kapısı” olarak anılmasının nedeni ise mağaranın içinde bulunan termal suların ve karbondioksit gazının canlılarının ölümüne sebebiyet vermesi. Gazdan etkilenerek ölen hayvanların rahipler tarafından Tanrı Plouton’a kurban edilmesi ile de mağara Plouton ve eşi Persophone’nin hüküm sürdüğü yeraltı dünyasının giriş kapısı olarak kabul edilmiş.
Doğanın yarattığı ve eşi benzeri olmayan Pamukkale travertenleri ile Helenistik ve Hristiyanlık tarihine ait kalıntılar barındıran Hierapolis Antik Kenti, 1988 yılında UNESCO’nun hem kültürel hem de doğal miras listesine girmiş bulunuyor.
Bembeyaz yapısı ile kendinizi masallar diyarında hissedeceğiniz travertenler, ilçeye adını veren ve mutlaka görülmesi gereken bir oluşum. Pamukkale bölgesinde 35 ila 100 derece arasında değişkenlik gösteren 17 adet sıcak su alanı bulunuyor. 36 derecedeki sıcak su, terminalden çıkarak 320 metre uzunluğundaki kanalla travertenlerin başına geliyor ve travertenlerin katlarına dökülerek 240-300 metre yol alıyor. Suyun içerisinde bulunan yüksek miktardaki kalsiyum hidro karbonatın oksijen ile birleşmesi sonucunda karbondioksit ve karbonmonoksit uçarak, kalsiyum karbonat dibe çöküyor. Travertenlerin oluşmasına sebep olan çökelti ilk etapta jel halinde olsa da zaman içerisinde sertleşiyor ve kilometrelerce uzaktan bile görülen bir doğa harikasına dönüşüyor. Travertenlerin zarar görmemesi adına bazı bölümlere girişe izin verilmiyor. Diğer yerleri gezerken ise bölgeye ayakkabı ile girmek yasak.
Travertenlerin hemen üstünde kurulan antik kentin coğrafyacılar tarafından Frigya kenti olduğu söyleniyor. Ana Tanrıça inanışı ile bu bölgede yaşamın var olduğu düşünülse de kentin Helenistik dönemdeki adı bilinmiyor. Korunarak günümüze kadar gelmeyi başaran Hierapolis Antik Kenti ise MÖ ikinci yüzyılda Bergama Kralı II. Eumenes’in travertenlere ve bölgeye hayran kalması ile kuruluyor. Kent, adını Bergama’nın kurucusu Telephos’un eşi Amazonlar Kraliçesi Hieradan alıyor.
Cehennem Kapısı’nın yanı sıra içindeki diğer dini yapılar ile de “Kutsal Kent” olarak adlandırılan Hierapolis Antik Kenti’nin içerisinde bulunan Frontinus Caddesi, Agora, Kuzey ve Güney Bizans Kapısı, Latrina, Gymnasium ve Apollon Kutsal Alanı gezilmesi gereken yerler arasında.
MS 7. yüzyılda kentte meydana gelen büyük depremden Hierapolis Antik Kenti’n yanı sıra Antik Havuz da etkileniyor. Yıkılan sütunlar bu bölgedeki çukurun içine düşüyor ve termal suyun çukuru doldurması ile Antik Havuz oluşuyor. Oluştuğu dönemden beri havuz bir şifa kaynağı oluyor. Havuzun ilginçliği ve hastalıklara karşı iyileştirici özelliğini duyan Kleopatra’nın bile bu havuza geldiği söylenir. Bu yüzden Antik Havuz bazı kaynaklarda Kleopatra Havuzu olarak da geçer. Yıl içinde binlerce turist kalp, damar, romatizma, cilt, tansiyon rahatsızlıkları için bu havuza akın ediyor.
Kaklık Mağarası, Pamukkale travertenlerini içinde barındırması ile “Küçük Pamukkale” ve “Mağara Pamukkale” isimleri ile de biliniyor. Buradaki travertenler küçük basamaklar oluştururken mağaranın diğer detaylarını ise damlataşı, sarkıtlar ve dikitler süslüyor. Mağara içerisindeki termal suyun renksiz, berrak ve kükürtlü olması ile cilt hastalıklarına iyi geldiğine inanılıyor. Haftanın her günü 08.00-22.00 arasında ziyarete açık olan mağarada yüzme havuzu, amfi tiyatro, kameriyeler, seyir alanları ve kafeterya bulunuyor.
Kıdrak Caddesi 1/6 Ölüdeniz Fethiye Muğla